TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan ayrıyeten, gazeteci Şule Aydın’ın salgın, yaklaşan 1 Mayıs ve dış siyaset üzere mevzulardaki sorularına da karşılıklar verdi.
‘Tam kapanma talebi karşısında dikkatli olmak gerekiyor’
Aydın, programın açılışını salgının gidişatı ve iktidarın tedbirleriyle ilgili sorusuyla yaptı. Dünyada mevcut sistemin salgın karşısında ne kadar hazırlıksız ve fikirsiz olduğunu belirterek kelama başlayan Okuyan son yasakların kısmi bir düşüş yarattığını söyledi ve şöyle devam etti:
“Öte yandan tam kapanma davetleri var, burada dikkatli olmak gerekiyor. Tam kapanma talebi bununla sonlu kaldığında iktidara altın tepside al dilediğini yap demek oluyor. Daima olarak hükümeti tam kapanma gerekiyor, tedbir almıyorsunuz diye sıkıştırdığınız vakit hükümetin attığı tüm adımlar yasallaşıyor. Biz buna kapanma değil kapatma diyoruz. Münasebetiyle bir kadro yasaklar geliyor toplumsal hayata, buna karşı kimse bir şey diyemiyor, zira aslında kapanma talep ediyorsunuz. Bugünkü sınıfsal tertibi, sermaye diktatörlüğünü sorgulamadan, bunun öncesinde atılması gereken adımları lisana getirmeden tam kapanma diyen herkes hükümete yardım ediyor, bunu bilim insaları da yapmasın. Tam kapanma bir kere imkansız, bunu dünyada hiçbir ülke yapamaz.
Salgınla çabada birkaç tane muvaffakiyet hikayesi var üzere. Bir tanesi Çin ve Vietnam’ın salgının başındaki uygulamaları. Salgın şimdi bütün ülkeye yayılmadan birtakım yerleri kısıtladılar, karantina uyguladılar, yayılmayı önemli halde engellediler. Birtakım yerlerde hayatı durdurdular, muazzam bir sokağa çıkma yasağı uyguladılar. Bunun için kaynakları vardı, insanların aç kalmasını, mağdur olmasını engellediler. Böylelikle Çin salgını denetim altına aldı, durduramadı fakat denetim altına aldı.
Diğer örnek ise İngiltere, salgından en çok yara alan ülkelerden biriydi. Çeşitli tedbirler denendi ancak işe yaramadı. Yaygın aşı hadise sayılarını aşağıya indirdi. Şu an İngiltere öbür Avrupa ülkelerine nazaran olay sayılarını azaltmış durumda. Nüfusun kıymetli bir kısmını aşılamak işe yarıyor demek ki.
‘Tam kapanmanın tüm yükünü personellerin sırtına yükleyecekler’
Türkiye’de ise hâlâ kâfi aşı olmadığını söyleyen Okuyan kelamlarına şöyle devam etti:
“Dediğim üzere tam kapanma imkansız, bugün dünyada hiçbir ülke üretimi durduramaz. Fabrikalar çalışmaya devam ettiği sürece burada yayılma sürüyor, meskene de taşınıyor, bu bir kısır döngü. Ancak yaşamsal olmayan kesimler durdurulabilirdi. Buralarda çalışanların işçilerin haklarını koruyarak, ayakta kalmalarını sağlayacak dayanak verilmeliydi, kısa çalışma ödeneğiyle filan değil. Toplu taşımalarda, iş yerlerinde tedbirler alınmalıydı ancak buralara baktığımız vakit neredeyse hiçbir şey yapılmadı. Birçok iş yerinde hiçbir tedbir alınmış değil, hiçbir kontrol yok. Salgın olan iş yerlerinde salgın gizleniyor. Bunu yapmadan tam kapanma deniyor. Tam kapanma olsa tüm yükünü çalışanların sırtına bindirecekler, artı işverenler da kapanmayı istemiyor zira onlar da kâr beklentisi içindeler. Mecburî dalla zarurî olmayanları ayırmak bile planlı bir iktisatla mümkün. Fiyatsız maske dağıtımı yapılmalı, toplu ulaşım sayısı artırılmalıydı. Şehirlerarası otobüsler yatıyor, bunlar bir planlamayla yapılabilirdi. İş yerlerini denetlemek mümkün. Başından beri söyledik, en başta önemli bir kapanma mümkündü. Bugün çok yayılmış durumda, o yüzden de bu tedbirlerle mümkün değil denetim altına almak.
Akılsızca işler yapılıyor, havalar güzelleşiyor, insanları konuta tıkıyoruz. O meskenlerde birçok insan dışarıda çalışmak zorunda. Konutta daha az vakit geçirseler yayılma azalacak lakin fakat biz parkları bahçeleri kapatıyoruz. Şu anda yapılması gereken çok yaygın aşılama ve tedbirlerin artırılması. Virüsün yayıldığı en temel alanlardan bir tanesi hastaneler, hiçbir tedbir alınmıyor hâlâ. Hastanelerde kullandıkları özel maskeleri haftada bir değiştirebiliyor sıhhat çalışanları. Çalışan insan sayısı azaltıldığı için fecî bir karmaşa yaşanıyor.”
‘Sağlık gerekçesiyle pankart asmak yasaklandı bu ülkede’
Bugün doktorların en çok lisana getirmesi gereken talep özel hastanelerin kapatılması olmalı, başta Sıhhat Bakanı Fahrettin Koca’nın hastanesi olmak üzere. Ağır bakım üniteleri dolmaya başladı deniliyor, boş duruyor özel hastanelerde. Bir kısmı korona hastalarına özel tedavi uyguladığını söyleyerek büyük paralar kazanıyor. Çok somut birtakım talepler var bunların lisana getirilmesi lazım, diğer türlü kapanma dedikçe istedikleri üzere oynuyorlar bu toplumun yapısıyla. Sıhhat gerekçesiyle bu ülkede pankart asmak yasaklandı, bu bir latife olmalı. Bu neyle legalleşiyor, kapanma istiyordunuz alın size kapanma. Buna ana muhalefetin karşılığı İstanbul’daki tüm binalarını kapatmak oldu. AKP’nin koronayı istediği üzere kendi siyasetleri, çıkarları doğrultusunda kullanmasına mani olmak zorundayız, TKP olarak buna niyetimiz yok. Biz son derece sorumlu davrandık, öte yandan bir yılı geçti bu salgının bütün toplumsal ögeleri tahrip etmek istemesine müsaade vermememiz gerekiyor. Kültür sanat alanı bitti, siyaset alanı, emekçi hakları daraltılıyor, bütün bunları kapanma diyerek yapıyorlar. Buna müsaade vermemek gerekiyor.”
‘1 Mayıs bir sembol değil, gayret günü’
Aydın, TKP Genel Sekreteri’ne ikinci olarak 1 Mayıs’la ilgili iktidarın yasaklamaları hakkında niyetini ve TKP’nin planını sordu. Okuyan 1 Mayıs’a yaklaşımlarını ve bu yılla ilgili değerlendirmelerini şöyle söz etti:
“1 Mayıs bizim için sembol değil, bir çaba günü, bir vesiledir. Biz 364 gün yatıp bir gün personel sınıfının bayramını kutlamayacağız. Tarihten gelen bir manası var 1 Mayıs’ın. Şu değerli tabi, her yıl içinde bulunulan özgün şartlarla ilgili irtibatının kurulup 1 Mayıs’a o denli bir mana verilmesi gerekir. Biz 1 Mayıs’a işçilerin çaba azmini artırması ve örgütlü davranış geliştirmesi için bir araç gözüyle bakıyoruz. Bu yıla gelirken şöyle bir tablo var, kutlama konusunda bir kural haline gelen bir olgu var KESK, DİSK, TTB ve TMMOB bir ortaya gelip bir plan yapıyordu, biz parti olarak bazen bu planın kesimi sayıyorduk, başımıza yatmadığında da kendi planımızı yapıyorduk. Bu yıl 30 Nisan için müracaat yapılsın denildi. Böylesi günlerde ne kadar kalabalık, tesirli bir ortaya gelişler olursa o kadar âlâ. 1 Mayıs aslında temel prestijiyle bir inatlaşma değil, inatlaşma olduğunda bu ülkede illa bir şeyler yapılır, 2015’te biz Taksim’e çıktık, zira çok bağırdı çağırdı iktidar çıkartmayacağız diye ve çıktık. Fakat bir 1 Mayıs asıl manasını burada bulmaz. 1 Mayıs’ın asıl manası emekçi sınıfının örgütlü davranış geliştirmesi ve şimdiki problemlere dönük tutum göstermedi.
Biz bir çalışma başlattık, 1 Mayıs öncesi halkın taleplerini lisana getiren bir açıklama yaptık ve bunun çalışmasını yapmaya devam ediyoruz. KESK, DİSK, TTB ve TMMOB’un teşebbüslerine bakıyoruz, buradan kitlesel bir şey çıkmayacak üzere görünüyor. Biz parti olarak kendi değerlendirmenizi yapıyoruz. Doğal bir yandan da siyasi iktidarın yasakçı tavrıyla hesaplaşmamız gerekiyor, burada bir kara mizah var artık. Pankart asmanın salgınla nasıl bir ilgisi var. Bir yandan da cenaze merasimlerinde, toplantılarda, toplu iftarlarda bir ortaya geliyorlar. Ben kuralı koydum, yasakladım… Bu kadar kolay değil, burası 80 milyonluk bir ülke. Bu türlü yönetemezsiniz bir ülkeyi.”
‘AKP’nin iktidar bloğu çatladı ve birbirlerinin ayağını kaydırıyorlar’
Programın devamında kabine değişikliği gündemi konuşuldu. Aydın, Okuyan’a gece yarısı kabine değişikliğiyle ilgili kanılarını sordu. Okuyan bunun kıymetli bir gelişme olduğunu söyleyerek şöyle değerlendirmelerde bulundu:
“AKP’li bakanların geçmiş ve bugüne bakıldığında bulaştığı birinci yolsuzluk argümanı değil bu. Fakat bu kadar kısa müddette, çoklukla kelle verme kültürü olmayan Erdoğan’ın bu kadar süratli davranması şunu gösteriyor; çok sıkışmışlar. Muhakkak ki üst üste gelen 128 milyar dolar ve yolsuzluk başlığı gösteriyor ki bir tansiyon var, evvelce bunları ciddiye almazlardı. Nutuk dağıtımını engelleyen ulusal eğitim müdürü de vazifeden alınmış bugün. Ekonomik zahmetler iç dokusunu da bozar iktidarın. Çoklukla bilgiler kurumların içerisinden gelir, o denli gözüküyor ki pasta daraldıkça, ekonomik zorluklar arttıkça, AKP’nin iktidar bloğu çatlamaya başladı ve birbirlerinin ayağını kaydırıyorlar. İktidarla ilgili irili ufaklı son gelişmelerin değerli bir bölümününiçeriden geldiği belirli. Buna direnci de kalmamış Erdoğan’ın ve engellemeye çalışıyor. 128 milyar dolar problemini de çok makus yönettiler. O kadar komik bir tablo var ki, muhalefetin de odaklandığı nokta ‘kime sattınız’ öyküsü. Zira sorunun özünü orası da görmek istemiyor, 128 milyar doların gittiği sistem sermaye sınıfına kaynak transferi, bunun ismini koyalım, koymuyor muhalefet. İşçi halkın sırtına finansal siyasetler denilerek büyük bir yük bindirildi. Kamu kaynaklarında açılan gedikler halkın sırtına binmiş durumda. İş kime sattığa kilitlendi, buradan bir şey çıkmayabilir. Hakikat soru kime satıldığı değil, niçin sattınız sorusudur. Türkiye’de kamu kaynaklarından sermaye sınıfına kaynak aktarılıyor, bu kümeler AKP’lidir değildir bize ne? Küçük kabine değişikliğinde de aslında tek kişi değişecekti, buraya odaklanılmasın diye bir paketin içine sıkıştırdılar. Yoksa belirli ki Ticaret Bakanı’nın derhal vazifeden alınması planı vardı.
ABD-Rusya tansiyonu ve Karadeniz’deki son gelişmeler…
Programa dış siyaset gündemiyle devam edildi. Aydın, ABD’nin Karadeniz’deki atılımlarından kelam açtı ve Okuyan’ın son gelişmelerle ilgili değerlendirmeleri şöyle oldu:
“ABD adım adım tansiyonu tırmandırma stratejisiyle hareket ediyordu, çok önemli yığınak yaptı. Rusya’nın çok büyük bir avantajı var, Putin takımı çok önemli bir tecrübe biriktirdi, tarihten ders de çıkarmış durumdalar. ABD’nin atılımlarını çok sert karşıladılar. Putin’in bugünkü konuşması da çok sert. Rusya üzere büyük bir devlet ‘bize karşı düşmanca tavra asimetrik karşılık vereceğiz’ diyor, simetrik değil, yani ölçülü değil, yaptığınızdan çok daha fazlasını göreceksiniz dediler. Ve bunu gösterdiler. Sembolik bir örnek vereyim, Karadaniz’de tatbikat yapıyor Rusya, üstelik de gerçek füzeler kullanarak yapıyorlar. Hazar Denizi’ndeki su yollarından Hazar donanmasını Karadeniz’e taşıdılar, bu ağır bir cevap. Biden’a sen iki gemiyi Boğaz’dan geçireceksin ancak biz daha büyük işler yapıyoruz dedi. Ve Biden durdurdu bu adımı. ABD idaresi bellki Rusya’nın resti gördüğünü görmüş oldu. Rusya bu saatten sonra askeri münasebetlerle geri adım atmaz. ABD’nin Rusya’dan bu kadar süratli bir tırmandırma beklediğini düşünmüyorum. Sovyet periyodunda hazırlanan raporlarda biz üzerine gittiğimizde savaşı göze alamazlar, geri adım atarlar diye raporlar hazırladığını görüyoruz ABD’nin. Putin yönetimiyse tam aykırısını söylüyor şu anda.
‘Castro hanedanlığı bakış açısı kasıt değilse cehaletin ürünü’
Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Küba Komünist Partisi kongresiyle ilgili “Castro hanedanlığı sona mı erdi?” formundaki bakışı kıymetlendiren Okuyan, bu telaffuzun şayet kasıt yoksa bir cehaletin eseri olduğunu söyledi. Raul’un dış kapının mandalı olmadığını belirten Okuyan, Komünist Parti kelam konusu olduğunda Fidel’den daha evvel komünist olduğunu ve marksizmle daha erken yaşlarda tanıştığını söz etti. Okuyan, Fidel ve Raul ortasındaki alakanın kardeşlik münasebetinden çok yoldaşlık bağlantısı olduğunu ve Raul’un Fidel hayattayken de birçok başlıkta kritik bir isim olduğunu belirtti. Küba Komünist Partisi’nin kongre sürecinden de bahseden Okuyan, Türkiye’de sistem siyasetinde görmeye alışkın olduğumuz kongrelerden çok uzak gerçekleştiğini, aylara yayılan bu sürecin çok disiplinli bir halde gerçekleştiğini söyledi.
‘Belediyeler aracılığıyla insan kaçakçılığı şaşırtan bir tablo değil’
Aydın, Küba’da bunlar yaşanırken tıpkı tarihlerde Türkiye’de devlet eliyle belediyeler aracılığıyla insan kaçakçılığı yapılmasının Okuyan’ı şaşırtıp şaşırtmadığını sordu. Okuyan’ın bu soruya karşılığı şöyle oldu:
“Şaşırtmıyor zira iktidarın ikiyüzlülüğünü zati biliyoruz. Vatan, millet bu işin öykü kısmı. Her şeyin ticaretini yapan ve bununla övünen bir zihniyetin insanların gitme eğilimini ticarete dökeceği çok belirli. Baya sistem de kurmuşlar, gri pasaportlar, belediyelerle irtibatlar kurulmuş. Şaşırılacak hiçbir şey yok. Her şeyi mübah gören bir iktidar bu gri pasaportları da bu gayeyle kullanmış. Ortada birileri para kazanmış. Hiç şaşırmadım. Ben bu ülkede olan rastgele bir şeye şaşırmamak gerektiğini öğrenmiş birisiyim. Durum bu ve bunu değiştirmeye çalışıyoruz. Çok büyük öfke patlaması yaratacak şeyleri her gün her gün nazaran göre kanıksanan bir ülkede yaşamak istemediğimiz için bu tertip değişmeli diyoruz. Haberlere baktığınızda günde 20, 25 tane isyan konusu var. Bir de duyulmayanlar var.”
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı
